Cnop0. Maç ÖncesiGeçtiğimiz seneki Olimpiakos maçındaki koreografi olacaktı bu resim, birileri izin verseydi. Bugün maçı izlerken gözümün önünde bu koreografi dolandı durdu. Bu yüzdende maç yazısının tepe resmi oldu. Maçtan önce bir çok Galatasaray'lının aklında şu soru vardı; Arda ilk 11'de olacak mı? Gerek lig gerekse milli maçlar yıldız oyuncuyu yormuş ve bir hayli yıpratmıştı. Bu maçta dinlendirilmesi iyi olurdu ama acaba bu kadar önemli bir maçta Arda'sız oynamak Galatasaray'ı kötü etkiler miydi? Bu sorunun cevabını maçtan hemen hemen yarım saat önce aldık. Arda maçta yedekler arasında bekleyecek, kaptanlık pazubandı ise Emre Aşık'ın kolunda olacaktı. Servet'in nezle olarak maçın kadrosundan son gün çıkarılması ve Gökhan'ın sakatlığı defans hattının göbeğinde Emre'leri izleme şansı veriyordu GalatasarayMaça deplasmanda olmasına rağmen müthiş başlayan taraf ekibimizdi. İlk yarının hemen başında 5. dakikada Baros'un penaltı noktası üzerine çıkardığı top Panathinaikos defansının müdahalesinin ardından Elano'nun önünde kaldı. Brezilya'lı topu ağlarla buluşturmakta gecikmedi tabi. Bu golü hazırlayan ismin Mustafa Sarp olduğunu es geçmek büyük haksızlık olur. Sürpriz gibi girdi bu adam hayatımıza. Hepimiz iyi yedek olur, yedek kulübesini güçlendirmek lazım derken Ayhan'ın sırtından formayı söktü aldı resmen. İlk golü atmanın verdiği özgüvenle Galatasaray'ımız başarılı oyununu sürdürdü. Pana evinde oynamasına rağmen bırakın yarı alanı kendi ceza sahasından çıkamadı neredeyse. Bunun en büyük nedenlerinden birisinin Galatasaray'ın sahada boş yer bırakmaması olduğunu söyleyebiliriz. Takım oyunu dedikleri bugün izlediğimiz oyun olsa gerek. Bilhassa ilk yarı.. Galatasaray'lı futbolcular nerede bir boşluk görseler orayı kapatmak için çabaladılar durdular. Yaşanan nadir Pana ataklarına da Franco engel oluyordu. Bugün kusursuz oynadı diyebiliriz Franco için. Bir atakta rakiple karşı karşıya kalmıştı. Kaleyi hatta ceza sahasını terketti, rakibi çalımlayarak topu uzaklaştırdı. Bir defans oyuncusu gibi..Kaldı Bir StoperMaça iki as stoperinden mahrum çıkan Galatasaray'ımız için ilk yarının en kötü olayı şüphesiz Emre Güngör'ün yine maçı tamamlayamaması oldu. Ne ara sakatlandı yine ne oldu bilmiyorum ama ilk yarının ortasında 24. dakikada Emre yerini küçük kaptanıma Uğur'a bıraktı. Biz Uğur'un sağ bek olduğunu zannederdik. Ama Rijkaard geldiğinden beri Uğur sol bek mevkisinde oynuyor. Keza bu maçta da durum değişmedi. Emre Güngör ile Uğur yer değiştirirken Hakan Balta stoper mevkisine Uğur ise sol beke geçti. Maçın geneline baktığımızda kademe anlayışı ile başarılı bir çizgi yakaladığını söyleyebiliriz. Haftasonuna kadar Gökhan & Servet ikilisinden birisi iyileşir umarım..Şans Çalışanın Yanındadırİlk yarının hemen başında 2. dakikada Kewell'ın çıkardığı ince pasla Milan ile kale arasında sadece kaleci engeli kalmıştı. Kaleciyi de geçen Milan topu ağlara göndermekte zorluk çekmedi. Bu gol Galatasaray'ı deplasmanda 2 farklı öne geçirmekle kalmamış Pana taraftarları ve takımını da bir hayli germişti. Milan'ın bu golünün ardından gerilen ve hırslanan Pana'lı oyuncular dalga dalga gelmeye başladılar. Yaklaşık 10 dakika süren bu ataklardan kimi son vuruşlardaki beceriksizlikle kimi de Franco'nun elleri arasında eridi gitti. 56. dakikada Galatasaray'ın rakip yarı alanın ortalarından kazandığı bir frikik vardı. Önce Keita geldi topa üzerinden atladı ben ne oluyoruz diye bakarken Elano topa vurmuş fakat top savunmaya da çarparak kaleciyi ters ayakta bırakmıştı. Sonuç mu? O pozisyonda değil Pana'nın kalecisi Casillas gelse o topu çıkaramazdı. Gerçekten hem Pana'nın kaçırdığı goller hem de bizim attığımız 3. gol maçın Galatasaray'a geleceğini gösterir gibiydi. Şans bizden yanaydı dediğim gibi. 62. dakikada attığımız 3 golün 2'sinin sahibi olan Elano yerine Arda sahadaydı. 70. dakikadan sonra artık top çevirmeye başladık. Birazda rehavete kapıldık sanıyorum zira 77. dakikada Karagounis Franco ile karşı karşıya kalmasının ardından topu Franco'nun solundan filelere Gol=3 PuanGalatasaray iddia oynayanlar için bulunmaz bir nimet halini aldı artık. Zira her maçın üst biteceğine garanti verir gibi oynuyor. Bakın bu 10. maçımız yalnızca ikisi alt bitti. Oda Tallinn ve Tobol deplasmanları. %80 oranla üst bitiyor. Galibiyeti zaten banko Bu maçta da tarife değişmedi 3-1'lik skor ile Atina deplasmanından döndük. Gruptaki diğer maçta da Bükreş, Strum Graz'ı deplasmanda 1-0 yenmiş. Şu durumda sanırım ilk haftanın lideri olduk p. Grup maçlarına iyi başlamak her zaman önemlidir. Biz çok iyi bir başlangıç yaptık ve grupta ayarımızdaki takım diyebileceğimiz Panathinaikos'u 3-1 ile geçtik. Şimdi gözler haftasonu oynanacak maça çevrildi. Pazartesi akşamı Kasımpaşa ile oynuyoruz. Bu maçı da kayıpsız atlatırsak rahatız. En zorlu virajlardan birini döndük demektir. Yürüyedur Galatasaray'ım..Bu Kadroyla Sırtımız Yere GelmezYedek kulübemizi {aslar kulübesi} fotoğrafta görüyorsunuz. Arda Turan kenarda.. Uğur Uçar kenarda.. Caner Erkin kenarda.. Barış Özbek kenarda.. Alpaslan kenarda.. Aynı anda başka bir yerde Galatasaray'ın bir maçı daha olma imkanı olsaydı, aslar kulübesinden bir takım çıkarsaydık bu takımda 3 atar gelirdi hiç acımadan. Çok iyi işler yaptık bu sezon başında. Şimdi de bunun kaymağını yiyoruz. Yemeye de devam edeceğiz tabi. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı. Kimse endişe Sabri! Sabriii!Sana laf edenin Galatasaray'lılığı gözüne dizine dursun. Sahanında gönlümüzünde yıldızısın mavi gözlü minik dev. Beşiktaş maçında zaten mükemmeldi de kimileri bunun tek maçlık bir performans olacağını saman alevi gibi parlayıp söneceğini söylüyordu. Alın size alev, alın size ateş, alın size Sabri. Kıymetlisin 55. Aynen devam 6 Hakem Evet sahada tam 6 tane hakem vardı. Kalenin yanında bekleyen bazen kalecinin yanına kadar çıkan.. Enteresan bir görüntü oluştu ama alıştıkça tuhaf gelmez sanırım. Göz aşinalığımız yok ya ondan böyle olduk. 2 haftada bir böyle hakem bolluğunda yapacağız maçları. Hakem başına futbolcu mu düşüyor Dsmart..Yazmayayım diyordum ama duramadım. Maçtan günler önce atıp tutmaya başladılar açık kanalda vereceğiz, Dsmart'tan büyük lütuf falan diye. Oysa Uefa'nın koyduğu yayıncılık kuralları çerçevesinde aynı şehrin iki takımı eğer Avrupa Ligi'nde mücadele ediyorsa ve maçları aynı günse birini şifreliyorsanız birini açık kanalda vermek mecburiyetindesiniz. Bunu futbolseverlere bağışlamış havalarında olması sinirleri germişti. Fakat akşam uyduda şifrelenmesi bir kez daha gerilmemize neden oldu. Allahtan anten Tnt'yi çekiyorduda maçı izleyebildim. Bakalım bir dahaki maçta nasıl bir formül Taraftarı..Panathinaikos'un taraftarı müthişti bugün. Evet ne dediklerini anlamamış olabilirim ama beni çok etkilediler maç boyunca yaptıkları müthiş destek ile. Onlar Pana'nın marşını haykırırken bende kaptırmışım kendimi Nevizade Gecelerini söylemeye başlamışım kendi kendime. Kalecileri Galinovic'i 60. dakikadan sonra topa ne zaman dokunsa ıslıklamaları da yenilen 3 golden doğan hoşnutsuzluktan başka bir şey değildi şüphesiz. Bu maçtan önce 2 taraftarları ölmüş deplasmandan dönerken. Bizimkiler acınızı paylaşıyoruz tarzı bir yazı ile çıktılar sahaya. Rakibe büyük bir incelikti tabi bu. Taraftarlarda bu jestimizi hem maç başında hem de maç sonunda alkışlarıyla yanıtladılar. Taşkınlık vukuat falan olmadı yani. Bu güzel haber Notu {Burak Eren}Panathinaikos teknik direktörü taraftarlarını heyecanlandırmak ve eski defterleri açmak için elinden geleni yaptı. Maç içinde öyle bir ruh oluşturmak istiyorduki baskıyla bir nevi Galatasaray'ı yenmeye çalıştılar. Ama benim gördüğüm son derece güzel bir maç oldu ve kaliteli bir futbol izledik. İki takımda galibiyet için oynadı, pozisyonlar buldu ama yetenekleri ayakları neticesinde Galatasaray maçtan galip ayrıldı. Baros'un kendini yeniden bulmasına sevindim çünkü bu sezona çok formsuz başladı. Bu maçta ise rakip savunmanın dengesini oldukça bozdu. Geniş kadromuz neticesinde rotasyonu doğru uygulama şansımız oldu. Zorlu Panathinaikos deplasmanında bile Arda Turan'ı yedek bırakma lüksümüz varsa ben bu kadro genişliği hakkında daha da birşey demem. Mehmet Topal'ı son iki maçta eleştiriyordum ama kendini sisteme adapte etmeye başladı. Emre Güngör'ün tekrar sakatlanmasına üzüldüm artık sakatlığı biraz kronik hal aldı. Sonrasında Hakan Balta stoperde iyi görüntü verdi ve bundan önemlisi Uğur Uçar sol bekte gayet iyi oynadı. Rijkaard'ın Caner yerine Uğur'u oyuna sokması ilginçti. Uğur'da Rijkaard'la beraber futbol vizyonunu arttıracak gibi ve bunu başka bir yazıda uzunca anlatmalıyım. Uğur bir bek olarak kendine Lahm'ı örnek almış genelinde çok fazla pozisyon bulduk, rakibinde pozisyonları vardı ama Galatasaray galibiyeti hak etti. Herşeyden önce güzel bir maç oldu. Panathinaikos'u deplasmanda yenerek bu gruptaki ağırlığımızı belli ettik. Bundan sonra önümüz açık ve bana sorarsanız lider çıkarız. Bu maça dair en çok gözüme çarpanlar Uğur'un sol bek oynaması ve Baros'un formu oldu. Ayrıca duran top geleneğimizi gösterip Elano'nun rakibe çarptırsada golü bulması güzel. Geçmiş yıllarda duran top kullanamamaktan çok çektik ama artık bir numaralı kozumuz duran top gibi duruyor. quoteOrjinalden alıntı ozwizard7 quoteOrjinalden alıntı dispiacere quoteOrjinalden alıntı bobo1903 kanıt varmı yok o zaman sus şikenin gercegi 30 mayis 1993 ankaragucu galatasaray maci 1Yanlış bilmiyorsam o maçtan önce Galatasaray, Beşiktaş'ın 2 averaj önündeymiş puanlar aynı ve bunun üstüne "belirli bir şekilde şike yapmak" yani 8 gol atarak şikeyi belli etmek kimsenin yapacağı bir şey değildir. 2Ayrıca Beşiktaş 22. haftada Ankaragücü'nü Ankara'da 6-0 "şikesiz" bir şekilde yenmiştir, senin tabirinle. 3Kanıt yok demişsin sizin 2003'teki şampiyonluğa, o zaman senin dediğin maçta da resmi bir kanıt yok benim bildiğim kadarıyla. 16 yıl öncesini düşüneceğinize keşke biraz geleceğinizi düşünseniz belki bir gün siz de şampiyon olabilirsiniz. Son olarak Goool Hasan Kabzeeee.. Hasan Kabzeeee uzatmalarda golünü atıyor !! 15hafta kala ligin bitimine fark atamak şike değildir ama son hafta averajla şampiyon olurken fark atmak şikedir bunuda herkes biliyor!! hasan kabzenin o golünde bizim şike yaptımızı söyleme galetine düşüyorsan bir düşün istersen sonuncu dakikada kabze o topu dışarı atsaydı o süratle nolurdu!!şike golü morgan de santics in yediği gbilere denir!! 40yılın başında hakemtakdir hakkını size karşı kullanmış hemen olaylar çıktı!!geçen sene ilk 10 haftada kaç penaltınız kaç ofsayttan attığınız golünüz vardı? fb bu hafta 2side ofsayttan gol yedi yalan mı? bize gelince hakemide yeneceksin hakemi bahane etmeyeceksin size gelince daha ilk seferinde sırf kararı beğenmediniz diye Hasan Kabze'nin attığı golde şikenin olduğunu söylemedim ki ben. Fark ettiysen Galatasaraylıyım ben. Sadece, o maçta da şike olduğu iddiaları falan vardı aklıma geldi yazıyım dedim. Eğer o maçta da şike olduğunu iddia ediyorsan -ki bence yok- şike dediğin böyle yapılır, 1-2 fark atılır ancak. 8 fark atarak şike olmaz. Zaten 1-0 alsak bile yetiyordu, şike yapmanın pek lüzmu yoktu yani. Şike konusu falan açıldığında aklınıza Hasan Kabze gelsin de, şikesiz de Beşiktaş'ı yenip şampiyonluğa ulaştığımız hatırlansın. 40 yılın başında hakemin takdir hakkını bize karşı kullanmasına ise diyecek bir şey bulamadım zaten. Bu sene başındaki Eskişehir maçına bir göz atmanı öneririm mesela. Sivas'taki kupa maçına da bir bak istersen, orası sana kalmış. Fener'in yediği gollerin ofsayt olduğuna bir itirazım yok. Sadece ilk golde hakemin ofsaytı görmesi biraz zordu ama ikinci gol açık ofsayt. Ama ondan önce bir de Belediye'nin nasıl 10 kişi hatta son dakikadaki pozisyonuda eklersek 9 kişi kaldığına bakmak lazım. Sence ilk kırmızı kart haklı mıydı? Her büyük takımın rakiple birlikte hakemi de yenmesi lazım kabul ediyorum, ama Kayseri maçındaki hakemi yenmek de pek kolay olmadı açıkçası, hakemin ordaki art niyeti bence açık ve netti. Bana mesela şu iki pozisyon arasındaki farkı açıkla, haksız olduğumu kanıtla, bundan sonra bir daha bu konu hakkında konuşmayacağım 1Carlos'un hakemin üstüne "bilerek" su atması ve kart görmemesi 2Ümit'in hakemin üstüne su sıçratması, kırmızı kart görmesi ve üstüne 2 maç ceza alması Yani neymiş, bu olaylar bizim başımıza 40 yılda bir gelmiyormuş. Yürüyoruz Biz Bu Yolda... [GS vs Sion] 5-1 lik skor.." 2000 ruhu geri mi geliyor" türü düşünceler başladı tribünlerde...Herkes mutlu halinden ama bazılarının da sıkıntıları var gibi...İşte bir kaç örnek Hürriyet demiş ki "Faciaya davet", sebep merdiven boşluklarının bırakılmması, bununla da yetinmeyip hakem meşale için uyarı yaptı filan da eklemiş...Akşam gazetesi ise Hakan Şükür çimlere "okunmuş su döktü" diyerek olayı dini yöne çekmek gayreti göstermiş...Takvim gazetesi ise Lincoln'un Kalli'ye bakmadığını söyleyerek, topçu-antrenör kavgası yaratmak için kıvılcımlar atıvermiş ortaya...Onlar birşeyler yazmış durmuş, peki biz ne diyoruz "Yürüyoruz Biz Bu Yolda/Göğüs Gerdik Zorluklara...."Lincoln'ün golü Hagi'yi hatırlattı..Hani UEFA şampiyonluğu yolunda Dortmund'a sallayıvermişti ceza sahası çizgisi üzerinden...sadece gol değil, yaptı asistler, attığı paslar, mest ediyor mest...Barış "adamım" olma yolunda ilerliyor..Savaşıyor koşuyor...Kalli "formanı terletmeden soyunma odasına girme " demiş, görevini Alman disiplini içinde yapıyor bizim "Almancı"..."Söz konusu Galatasaray ise her şey teferruattır" pankartı vardı tribünlerde... Hoş manalı bir pankart, şimdi bazıları çıkıp, Ata'mızın ""Söz konusu vatansa ise her şey teferruattır" sözünden alıntı diyecek, kimse de bunu inkar etmez ama takımı bölmeye bozmaya çalışanlara ince bir mesaj oldu bu yan yana leziz oynuyor...Seyrettir bize bu ikiliyi Kalli hocam...Gollerde birbirlerine nazir yaparcasına şık vuruşlar yaptılar...Bouzid bir gol attı ki, tam attı...Futbola başladığında kaleciymiş, sonraları defansa yerleştirmişler boy uzun, hava topu bırakmaz rakibe diye..Ama dün gece, aslında golcü de olabileceğini gösterdi.."Servet ara sıra çıkıp gol atar da, ben atamam mı" dercesine bir vuruş yaptı...Kırmızı forma da yakışıyor takıma...Parçalıdan sonra favori formam bu...2000de beyazlarla kazanmıştık kupayı, bu sene de kırmızı olsun bizim modamız...Ümit Karan, atıyor hala gollerini...Devam eden sadece gol atması değil, gol sevinci de yıllardır aynı, saç sakal imajı da...Yakışıyor mu, yakışıyor ....Gecenin en mutlusu Kalli...Yaptığı her şey başarıyı getiriyor, kimse de üstüne pek gidemiyor başarı olunca...Hele o sevinç gösterisi ne öyle be beyaz tilki...Hani yanlış anlayacaklar şimdi...Tribünlerde seyirci olunca maçın tadı tuzu oluyor...Dün gece de seyirciyle herşey meşaleye basın laf ediyor, yukarda belirmiştik, ama bunu sahaya atmayınca, sorun yok be kardeşim..Ne güzel renk katıyor ortama..Gol pastasının kreması bu meşaleler...Bu arada sevmiyorsun meşaleyi sözde ama nedense bütün spor programı jeneriklerinde gösteriyorsunuz..VIP'ten bir kare...Adnan Polat bir başkan havasında; Fatih Hocam inceden inceye süzüyor takımı, İsviçre'ye hıncı hala geçmemiş gibi; ve "yapma bunu, yapma bunu" dedirtecek bi abi...Fotolar vatan, milliyet ve Kritik bir virajı daha kayıpsız dönmenin rahatlığı var herkesin üzerinde. Nasıl olmasın? Zor geçeceğini yazmıştım bir önceki yazımda. Nitekim ki de öyle oldu. Son 3 maçınından galibiyetle ayrılan aslanlar, dünkü galibiyetle birlikte seriyi 4 maça çıkartmış oldular. Şampiyonluk yolunda son 5 maç artık. Fenerbahçe deplasmanını saymazsak bir tek Gaziantep deplasmanımız kaldı. 3 maçımız da Arena'da. Bu avantajı kullanabilirsek şampiyonluk daha yakın. Ne yalan söyleyeyim Karabük deplasmanından çekiniyordum. Hele ki hesapta olmayan bir yüksek performansla oynanan Mersin İdman Yurdu maçı ve hemen akabinde yine son dakikalarına kadar efor sarfedilen bir Real Madrid maçı sonrasında yorgunluk belirtilerinin görülebileceğini düşündüğüm bir maçtı aslında. 1-0 Olsun Bizim Olsun Karabükspor'un büyük takımlara karşı sergilediği performansı da göz önüne alırsak zor bir maç olacağı sinyallerini görmek zor değildi. Galatasaray her zamankinin aksine maça kontrollü başlaması yenebilecek sürpriz bir gole engel oldu. Teknik heyet ve futbolcular derslerine çok iyi çalışmışlar. Fenerbahçe ve Trabzonspor'a zor anlar yaşatan LuaLua'nın kolay top almasını, pozisyona girmesine izin vermeyerek Karabükspor'un en büyük kozunu diskalifiye etmiş oldular bir nevi. Bir ara istatistikler arasında uçurumlar vardı. %75 - %25 topla oynama oranı vardı maçta. Toplam paslar ise 120 - 27 üstünlükte bizdeydi. Fakat fazla pozisyona girememek, gol bulamamak yazının da başında belirttiğim yorgunluk belirtileri olsagerek. Ama Drogba&Sneijder'in tek top organizasyonuyla girilen pozisyonda Sneijder'in usta işi plasesiyle atılan gol muazzamdı. Golü bulduktan sonra yine Fatih Terim meşhur "aktif dinlenme" moduna geçti takım. İkinci golü bulamamakta son dakikalarımızın stresli geçmesine neden oldu. Şükür ki tek golle 3 puanı alarak bu zor deplasmanı kayıpsız kapatmış olduk. Burak Yine Kayıplarda İspanya'daki maçtaki etkisiz görüntüsüyle dikkat çeke Burak Yılmaz'ın düşüşü devam ediyor. Mersin İdman Yurdu maçındaki kötü performansını devam ettiren, Arena'daki Real Madrid maçında cezası nedeniyle oynayamayan Burak, dün akşam da etkisizdi. Dün akşam neredeyse tek bir pozisyona girerek belki de ligdeki en kötü performansını gerçekleştirdi. Şampiyonluğa giden yolda sona yaklaşırken en etkili silahımız olan Burak Yılmaz umarım bu görüntüsünden en kısa zamanda kurtularak eski kimliğine bürünür ve takıma katkı sağlamaya devam eder. Hamit ve Melo'nun Performansları Geçtiğimiz sezon şampiyonluktaki aslan paylarından biri de Melo'nundu. Sezon başında gecikmeli olarak da olsa yeniden kiralanması taraftarı mutlu etmişti. Ama bu sezon ki performansı geçtiğimiz sezonu mumla aratır cinsten. Saman alevi gibi bazı maçlarda özellikle son 3-4 maçtır gösterdiği performans her ne kadar geçen sezonun yanına yaklaşamasa da beklentilerimizi karşılar nitelikte. Hamit'e gelecek olursak, o da Melo gibi. Saman alevi gibi. Fatih Hoca sezon başından beri ısrarla forma veriyor fakat performansından memnun olduğunu sanmıyorum. Şahsen Hamit benim beklentilerimi hiç mi hiç karşılamadı bu sezon. Güvendiğim dağlara kar yağdı desem yeridir. Bir çok kişi de benimle aynı fikirde olacağını sanıyorum. Efsane Drogba Drogba "Efsane" lakabının kat ve katını hak ediyor. Süperstar olmak gerçekten kolay iş değil. İlk çıktığı maçta gol atarak çarpıcı bir başlangıç yapmıştı ve devamında alışma sürecini çabuk atlatmasıyla takıma katkısına inanamıyorum. Bir golcü olarak, golden çok arkadaşlarına hazırladığı pozisyonlarla ve bireysel yetenekleriyle takıma eşsiz bir katkı sağlıyor. Her ne kadar 90 dakikanın tamamında etkili olmasa da gerektiği yerde vitesi yükseltmesini çok iyi biliyor. Özellikle Fatih Hoca'nın yokluğunda kendisine çok ama çok güveniyorum. Netice itibariyle kritik bir virajı da kazasız dönmüş bulunuyoruz. Ben rakiplerimizin puan kaybetmesini beklemek yerine Şampiyonlar Ligi grup maçlarında yaptığımız gibi kendi göbeğimizi kendimizin kesmesinden yanayım. Yani kalan 5 maçın en az 4'ünü kazanıp şampiyon olmak en güzeli. Bolu'dan İstanbul'a dönerken "Yolumuzun üzerinden bir yer daha seçelim, uğrayalım, gezelim görelim" kafasıyla internetten civar haritasını açıp, öncesinde hiç bilmeden, fotoğraflarına bakmadan, incelemeden buldum Sülüklü Göl'ü. Ne de olsa pek çok gölle süslenmiş yemyeşil bir bölgedeydik. Haritaya göre Sülüklü Göl Mudurnu'ya yaklaşık 30-40 km. uzaklıktaydı. Normal şartlarda yarım saat kadar sürecek bir yol yani. Oraya da uğrayıp Sakarya - Akyazı üzerinden İstanbul'a dönerdik. Eşime haritayı gösterdim, her zaman olduğu gibi -özellikle gezi konusunda bana sonsuz güvenmenin, plan programı her daim üzerime yıkmanın etkisiyle- öylesine baktı, o da benim gibi yarım saat süreceğini düşündü herhalde, kabul etti. Mudurnu'dan yola çıktık. Yol tarifini de açtık. Göle ulaşmak için saat veriyordu. Ben nedense inanmadım Düz yolları geçip de Sülüklü Göl için orman yollarına sapınca neyin ne olduğunu anladık. Doğa gezilerine uzak olmak böyle bir şey sanırım. Bir tarafı uçurum olan daracık toprak yolda virajları döne döne tırmanırken, endişe kumkuması annemin korkusuyla ve eşimin "İstanbul'a geç kalacağız" dırdırlarıyla baş başa buldum kendimi. Hayır, işin kötüsü ikisine de katılıyorum ama belli etmemeye çalışıyorum İstanbul'a geç kalma endişesi araba kiralamış olmamızdan kaynaklanıyordu. 3 yıl önce arabamızı sattık, o tarihten beri yeni bir araba alma girişiminde bulunmadık. Orhun yurt dışına gittiğinden beri zaten iki kişiyiz, yani ufak çocuğumuz yok. O yüzden metrobüs, taksi, Uber, gerektiğinde kiralık araba, her birini kullanıyoruz. En güzeli eskisine göre daha çok yürüyoruz. Trafiğe takılmıyoruz, park yeri aramıyoruz, gereksiz otopark ücreti ödemiyoruz, benzin fiyatları artışı genelde etkili olsa da en azından arabamızın deposunu nasıl dolduracağız diye düşünmüyoruz, araç vergisi ve kasko vs. ödemiyoruz. Bir de eşimin İstanbul trafiğinde her an bir kavgaya karışabileceği ihtimalinden korkmuyorum İstanbul trafiğine maruz kalanlar benim ne demek istediğimi gayet iyi anlamışlardır. Kısacası yakın yerlere ufak tefek seyahatler istiyorsak araba kiralamak durumundayız. Çok kişi araba kiralıyor ama bunların içinde eşim kadar pimpiriği, kuralcısı az bulunur herhalde. Teslim saatini aşacağız diye gerildi de gerildi. Ki kesin öyle olacak diye bir durum yok. Sorun bir gün ücreti daha ödemek değil. Saat belliyse işler o saate kadar halledilecek. Ben de kuralcıyımdır, dakik insanımdır ama elde olmayan ve halledilebilecek sebepleri kafaya fazla takmamayı öğrendim. Önce sağlık olsun! Zaten eşime her gezinin son günü bir hâller olur, eve ulaşana kadar gergindir, uçuş saatine daha epeyi vakit varken bile bizi havaalanında koşturur Neyse, haydi ben alışkınım da yanımızda annem var, bir şey söylemek istemiyorum. Oflamalar puflamalar, "Az duracağız ama bak!" uyarıları eşliğinde çıktık Sülüklü Göl'e. Niye geri dönmediğimizi sormayın, belli bir noktadan sonra dönüş imkânı olmayan bir yol burası. Öyle ya da böyle, Sülüklü Göl'e vardığımız için, gördüğümüz için mutluyum bugün. Gergin dakikaların ardından muhteşem bir doğal güzellikle karşılaştık. Çeşit çeşit ağaçlarla çevrelenmiş şeffaf yeşil bir göl. Balıklara, suyun kenarında zıplayan kurbağalara, gölün ortasında kalmış ağaç gövdelerine... Hangi birine bakacağını şaşırıyorsun. Sülüklü Göl tektonik hareketler sonucu oluşan çukura dere sularının dolmasıyla oluşmuş. Ani çökme nedeniyle çukurun ortasında kalan çam, köknar ve meşe ağaçları ilginç bir görüntü oluşturmuş ki kışın kapalı havalarda oldukça gotik bir manzaranın meydana geldiği söyleniyor. Söz konusu ağaçlar 300 yıldır oradalarmış ve bunca yıldır çürümemeleri nadir rastlanan bir durummuş. Sülüklü Göl bitki ve hayvan çeşitliliği açısından özel bir ekosisteme sahip olduğu için belli bir zamana kadar koruma alanıymış. Sonradan tabiat parkı haline getirilip halka açılmış. Giriş ücretli. Haklı olarak bu duruma karşı olanlar var. Korunması gereken bir alan kıymet bilmeyenlerin kullanımına açılmamalı. Örneğin benim fotoğrafımda görülen duman, romantik doğal bir buğu ya da sis değil. Bildiğin mangal dumanı. Çok fazla insan yoktu, dumanı aşırı şekilde tüttürenlerden başka mangal yapan da görmedik ancak bir tek aile bile ortamı nasıl etkilemiş bu fotoğraftan anlamak mümkün. Tabiat parkının girişinde jandarma vardı. Böyle korunması gereken birçok yerde oluyor. Askerin işi gücü bırakıp kamp yapmayın, mangal yapmayın, yere çöp atmayın, hayvanlara zarar vermeyin, çevreyi rahatsız etmeyin demek için görev yapması bana çok tuhaf geliyor. Buna gerek olmalı mı? İnsanlar neden bunları zaten yapmamaları gerektiğini akıl edemiyorlar? Bir insan ülkesinin doğal güzelliğine neden zarar verir? Geçenlerde Instagram sayesinde ünlenen Salda Gölü'nde kamp yapılmaması için jandarmanın nasıl uyarı üstüne uyarı yaptığını ama yine de insanların dinlemeyerek çadır kurduğunu okumuştum. Durum bu! Sülüklü Göl'de kamp yapılabiliyor. Etrafı dumana boğan günübirlikçi aileden başka çok sayıda kampçı gençle karşılaştık. Motorsiklet grupları da vardı. Demek ki doğa dostu gençlerin bildikleri bir yer Sülüklü Göl. Kampçılar için yeme içme ihtiyacının karşılandığı bir yer görüp görmediğimi hatırlamıyorum ama WC vardı. Bunu azıyorum çünkü Instagram'da fotoğraf paylaşınca çok sayıda soru geldi. Çocuklarla gidebilir miyiz? Tuvalet var mı? Yolu çok mu kötü? Soğuk mu? Araba mahvolur mu? gibi gibi gibi... Aile ve çocuk alışıksa çocukla her yere gidilebilir. Yaz dahi olsa akşamları tabii ki serin olur. Yiyeceği içeceği önceden tedarik etmekte fayda vardır. Yol bize korkutucu gelmiş olsa da alışık olanlar için -yağışlı günler hariç- sorun teşkil etmez. Nitekim biz o gün akşam üstü saat beş buçuk civarı Sülüklü Göl'den ayrılırken yeni yeni gidenler vardı. Hava kararmaya başlamışken cesurca buldum doğrusu. Ama dediğim gibi bu endişe ve acemilik bizim fazlasıyla şehir insanı olmamızdan kaynaklanıyor. Yola çıkmazsan, her şeyi çok ince düşünürsen hiçbir şey göremezsin, gezemezsin, yaşayamazsın. Sorun yokmuş gibi çek! Sülüklü Göl'e otobüsler çıkamadığı için tur dahilinde gelenler belli bir noktadan sonra yürüyerek ulaşıyorlarmış buraya. O da keyifli bir seçenek olabilir. En iyisi ben şuraya bilgilendirme linki bırakayım, gitmeyi düşünüyorsanız benim yazdıklarım üzerine bir de oradan okuyun. Hem tüm anlattığım sebeplerden dolayı bende fotoğraf az ve çok iyi değil. Farklı fotoğraflar da görmüş olursunuz. Ben "İyi ki bu doğa harikasını görmüşüz" diyorum. Dönüşümüzü merak edenlere de İstanbul yolunda trafik olmasına rağmen varmak istediğimiz yere zamanında yetiştiğimizi, İstanbul'a dönüş yolunun Mudurnu'dan göle gelirken olduğu kadar uzun ve tehlikeli olmadığını, yine boş endişelere kapılıp beni gerdiği için eşimle iki gün konuşmadığımı söyleyeyim Hayır, yakınımız dahi olsa yanımızda başkaları varken tartışmak huyumuz değildir, o yüzden yol boyu gecikeceğiz diye düşünerek oflamaları karşısında la havle çekerek kendimi tutmak zorunda kaldım, evde tabii ki bunun acısı çıkacaktı. Hele de zamanında yetişmişsek Gezi yazılarının yüz karası olmuş olabilir ama bu da böyle iç dökmeli bir yazı oldu. Varılan yer kadar yolculuk da önemliydi değil mi?

yürüyoruz biz bu yolda digiturk